Yavuz Erten psikanalist ve klinik psikologdur. 1987 yılında Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümünü bitirmiştir. 1989 yılında aynı üniversitede klinik psikoloji yüksek lisansını tamamlamıştır. 1998 -2003 yılları arasında New York’ta National Institute of Psychotherapies (NIP) bünyesinde Çağdaş Psikanaliz eğitimini tamamlamıştır. 2004-2009 yılları arasında International Psychoanalytic Association (IPA) bünyesinde psikanaliz eğitimini tamamlayıp psikanalist olmuştur. 2015 yılında IPA tarafından Eğitim ve Süpervizyon analisti olarak yetkilendirilmiştir. Uluslararası Psikanaliz Birliği (IPA) ve Psike İstanbul üyesidir. İçgörü Psikoterapi Merkezinde çalışmaktadır. Psike İstanbul Psikanaliz Derneği kurucu üyesi ve bu derneğin geçmiş yönetim kurulu başkanlarındandır. Bu dönemde Psike İstanbul’un Bilimsel Komite başkanlığını yürütmektedir. Psikanaliz üzerine yazılarından oluşan Karanlık Odadaki Suretler (2010) başlıklı bir kitabı vardır. Psikanalizden Dinamik Psikoterapilere (1999) kitabının Cahit Ardalı ile birlikte, yazarıdır. Psikanalizin Öteki Yüzü: Heinz Kohut (2003) ve Bilim ve Felsefe Açısından Ruhsallık Bilgileri (2006) kitaplarının editörlerindendir. Çeşitli dergilerde yayımlanmış çok sayıda makalesi bulunmaktadır. Ayrıca Yoga Yapabilen Bir Tekir (1993) adlı bir şiir kitabı da vardır. Yavuz Erten Suret dergisi yayın kurulu üyesidir.
Temsil-dışı Sessizlikten Temsillere. Olumsuzun Boşluğundan Olumlunun Alanına
Green’e (1998) göre bazı anılar bastırılır ve bilinçdışı hale gelir; bazı anılar ise yok edilir. Yok olmuşlardır. Bellekteki yerleri oyuktur. Onların yok-varlıklarına dair olgu içi boş kalmış konturlardır. Bastırılmış olanlar önceden temsiliyete kavuşmuş yapıdadır. Bilinçdışı yapılanma bu niteliğe sahiptir. Ancak temsil-dışı olanlar yapılanmamış bilinçdışıdırlar. Önceki kuşaklarda bastırılmış olanların, yani önceden temsiliyete kavuşmuş olanların, sonraki kuşaklara geçiş sürecinde gitgide onların bilinçdışında yapılanma ve temsiliyet özelliklerini yitirip ruhsallıkta kara delikler haline geldiği görüşündeyim. Bu özellikleriyle düşünsel açıdan bütünüyle sessizdirler ancak kaotik ve bulanık duygulanımsal dinamikler olarak kendilerini gösterirler. Büyük travmalardan geriye kalan duygulanımsal dinamikler Bion’un (1962) “adsız dehşetleri”dir; Bollas’ın (1987) “düşünülmemiş bilinen”leridir. Taiana (2014) Arjantin’de diktatörlük döneminde kaybolan kişilerin yakınlarının yaşadığı karmaşık yas sürecini incelediği makalesinde “namevcut mevcudiyet” kavramını öne çıkarır. Ölüm zaten zihinsel olarak temsil edilmesi zor olan bir olguyken kaybedilenlerin bu şekilde sırra kadem basmış olmaları ve ölü mü sağ mı olduklarının bile tam olarak bilinmemesi geri kalanlara çok ağır bir “olumsuz” yük bırakır. Bu da “olumsuz” bir olguyu varlığından değil “yokluğundan” simgeleştirmeyi gerektirir. Temsil-dışının olumsuzundan temsiliyetin olumlusuna giden yolda lokomotif olgu, merakın libidinalizasyonudur. Hem bireysel hem topluluk ruhsallığında merakın rehberliğinde kara deliklerin ve sessizliklerin yarattığı boşluklar temsillerin doğacağı alanlara dönüşür. Psikanalistler olarak odalarımızdaki çalışmalarda en çok karşılaştığımız dinamik, divanımızda yatan ikinci veya daha sıklıkla üçüncü kuşakların meraklarının rehberliğinde önceki kuşakların geride bıraktığı temsiliyetsiz bulmacalardaki boşlukları doldurmaya çalışmasıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzüncü yılı, yeni kuşakların hem bireysel hem topluluk düzeyinde, bastırılanları bilinçli hale getirme, yok edilenleri inşa etme, temsiliyete kavuşturma çabalarına tanıklık etmektedir. Bu tür çabalara eşlik eden çalışmalarda psikanaliz, tarih ve sosyoloji gibi disiplinler birbirine yakınlaşırlar. Biray Kolluoğlu’nun “Sosyal Bilimlerde Sessizlikten ve Boşluktan Anlam Üretme” adlı sunumunun tartışması bu kavramsal zeminde yapılacaktır.