Kardeşlerin Keşfi: Oidipus grup terapisine katılır
İnsan sosyal bir türdür. Hayatımızı ikili gruplar halinde, ikili ilişkiler içinde geçirmiyoruz. Başından beri üçlü bir grubun parçasıyız ve her birimiz bu üçlünün içine doğmuşuzdur: Anne, baba ve bebek. Bireysel terapide üçüncü taraf zihinde ve düşlemde mevcuttur; terapi grubunda ise üçüncü taraf sadece zihinde değil, bizzat odadadır. Bilinçli veya bilinçdışı olarak, kişinin ebeveyninin tek veya en sevdiği çocuğu olduğuna dair inanç evrensel olabilir. Oidipus’un kendisi de benzersiz ve özel olarak hissetmiştir. Oedipus nitelikli sorunların ortaya çıktığı bireysel ortamlarda, analist daha bilgili veya ebeveyn nesline ait olarak algılanır ve sahiplenici bir sevginin veya rekabetçi bir düşmanlığın nesnesi haline gelir. Bu makalede, psikanalitik terapi grubunun üyelerinin, tek bir terapistin varlığını paylaşmak zorunda olduklarını fark ettiklerinde, her zaman terapiste değil, anlayış için birbirlerine başvurduğunu gösteren malzemeler sunacağım. Bu nedenle, nesiller açısından, odadaki bağlantı öncelikle dikey değil, yanal veya yataydır. Bu, Bion’un Temel Varsayım Bağımlılığı grubundan uzaklaşıp Çalışma Grubuna geçişi tanımlamasını yansıtmaktadır.
Üyeler birbirleriyle güçlü bağlar geliştirirler. Onlar ne aile ne de arkadaş ya da ne de meslektaşlardır, ancak grup içindeki ilişkiler her birinden unsurlar içerir. Bireysel farklılıklar rekabet, kızgınlık ve ittifakların yanı sıra sadakat ve sevgi duyguları da yaratırken, gruptaki ilişkiler büyük bir ailedeki kardeşler arasındaki ilişkilere benzer: Birbirlerini yakından tanıma, ortak bir dil, şakalar da içeren açık – hatta kaba – bir konuşma, ve nihayetinde destekleyici bir ortam. Grup üyelerinin 7 veya 8 üyeyi fahri kardeşler olarak nasıl kullanacaklarını keşfetmeleri, aksi takdirde Oidipal çatışmalar, endişeler ve yanılsamalarla kısıtlı kalabilecek, ebeveynin (veya aktarımdaki eşdeğerinin) idealize edilmiş tek mülkiyetinin zihinsel ve kişisel yaşamın zorluklarına karşı yalnızca tek değil, aynı zamanda en arzu edilen çözüm olduğu hissedilen zihinsel bir dünyada sıkışıp kalmış olanlar için çok yararlı olabilir
Caroline GARLAND Tavistock Kliniği ve Maudsley Hastanesi’nde uzun yıllar klinisyen, öğretmen ve araştırmacı olarak çalıştı. Ulusal Sağlık Hizmetinde çalışmaya başlamadan önce, şempanzelerin sosyal davranışlarını inceleyen bir etologdu (ve akıcı bir şekilde şempanzece konuşuyordu), ardından Paddington’daki St. Marys Hastanesi’nde yeni doğan bebeklerin davranışları üzerine bir çalışma yaptı. Daha sonraki klinik ve akademik çalışmaları arasında üç kitap da dahil olmak üzere birçok yayın bulunmaktadır: Çocuklar ve Gündüz Kreşleri (1980), Travmayı Anlamak (1999, 2002) ve Gruplar Kitabı: Psikanalitik Grup Terapisi, İlkeler ve Uygulama (2010). Tavistock Kliniği’nin çalışmalarını ve modern ruh sağlığı hizmetiyle olan ilişkisini halka sunmayı bir görev bildi. BBC dizisi Talking Cure, gerçek hastalarla gerçek klinik karşılaşmaları göstermek için muayene odasına giren ilk diziydi. Garland ayrıca, sorunlu kuruluşlara danışmanlık yapmak ve yurt içinde ve yurt dışında çatışma durumlarında çalışmak da dahil olmak üzere gruplarla çalışma konusunda da geniş deneyime sahipti. Ayrıca, Tavistock Uzun Süreli Tedaviye Dirençli Depresyon Çalışması’nda hastalarla çalışan kıdemli klinisyenlerden biriydi. Bu zorlu ama büyüleyici çalışma, yıllarca inziva halinde kalmış, içinden çıkmaları zor bir duygusal sığınakta yaşayan insanlarla duygusal temas kurmayı içeriyordu.


