Kitleselden Bireysele: Toplumsal Olayların Terapi Odasında Aktarım İlişkisi ve İç Dünya Temsilleri Açısından İncelenmesi
Bu yazıda, Türkiye’de ve Dünya’da toplumsal olayların hastaların çağrışımları üzerinden terapi odasına nasıl geldiği kısa örneklerle sunulup, aktarım ilişkisi ve iç dünya temsilleri üzerinden incelenecektir. Freud’un psikanalizi keşfi, I. Dünya Savaşı’nın arifesine denk gelir. I. Dünya Savaşı dönemini ise Freud’un kuramının iyice olgunlaştığı bir dönem olarak tanımlayabiliriz (Quinodoz, 2004). Freud, Birinci Dünya Savaş’ının getirdiği yıkım ve kayıplar karşısında Yas ve Melankoli adlı çalışmasını üretir. Birinci Dünya Savaşı sonrası ise, 1920’den itibaren, Freud savaşın gölgesinde ürettiği fikirlerini yazıya döker. Ölüm dürtüsü bu dönemde üzerine düşünülmüş ve kurama eklenmiş bir kavramdır. Freud’un kendi kuramında dış dünyanın etkileri net bir biçimde gözlemlenir. Vakaları da o dönemin kültürel ve politik çerçevesi dışında düşünülemez. Her biri, Freud’un yazılarından anlaşılır ki, ruhsallıklarını seans odasına yaşadıkları döneme has özellikleri taşıyarak getirmektedir.
Günümüzde ise büyük toplumsal olaylar sosyal medya ve globalleşmenin etkisi ile seans odalarına hastaların çağrışımlarıyla daha hızlı gelmekte ve önemli bir yer kaplamaktadır. Dış dünyaya dair gözüken bu atıflar hastanın iç dünyası ve aktarım-karşıaktarım ilişkisi üzerine önemli fikirler sunmaktadır. Bu yazıda, Türkiye’de ve dünyada büyük toplumsal olaylara dair gelen hasta çağrışımlarına kısaca değinerek, kitlesele dair anlatının bireyselde ne anlama gelebileceği araştırılacak ve ilgili kuramcılar çerçevesinde incelenecektir.
Canan DİKMEN, Klinik Psikolog, Psikanalist Adayı. IPSO üyesi. Psike İstanbul Psikanaliz Kitaplığı’na ait Melanie Klein’ın Çalışmasına Giriş ve Hanna Segal’i Dinlemek kitaplarının dizi editörü


